İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri’nde Cumartesi günü düzenlenen roket saldırısının ardından gözler Lübnan merkezli Hizbullah’a çevrildi.
İsrailli yetkililer saldırıdan Hizbullah’ı sorumlu tuttu ve örgütün büyük bir bedel ödeyeceğini söyledi.
Hizbullah iddiaları reddetti ancak aylardır tırmanan gerginliğin bu olayın ardından yeni bir savaşı tetiklemesinden korkuluyor.
İran’ın desteklediği Hizbullah’ın 150 bin roket ve füzeye sahip olduğu tahmin ediliyor.
Hizbullah, Lübnan’da faaliyet gösteren, İran tarafından desteklenen, Şii İslamcı bir siyasi parti ve silahlı örgüt.
İsmi “Allah’ın Partisi” anlamına geliyor.
Hizbullah’ın liderliğini 1992’den bu yana Hasan Nasrallah yürütüyor.
İdeolojik kökleri 1960’lar ve 1970’lerde Lübnan’da yaşanan Şii İslami uyanışa uzansa da Hizbullah, 1980’li yılların başında ortaya çıktı.
Grup, İsrail’in Lübnan’ı işgali sırasında, İran’ın askeri ve mali desteğiyle, Lübnan’ın güneyinde yaşayan ve geleneksel olarak güçsüz bırakılmış Şii toplumunu savunmak amacını taşıyan bir güç olarak doğdu.
İsrail’in 2000 yılında Lübnan’dan çekilmesinin ardından Hizbullah, silahları bırakma yönündeki baskılara direndi ve askeri kanadı İslami Direniş’i güçlendirmeye devam etti.
Grup ayrıca, meclisteki Direnişe Sadakat Bloğu üzerinden adım adım Lübnan’ın politik sisteminde ağırlığı olan kilit bir güce dönüştü ve kabinede veto gücü kazandı.
Yıllar boyunca İsrail ve ABD hedeflerine yönelik bir dizi bombalı saldırı gerçekleştirmek ve planlamakla suçlanan grup, Batılı devletler, İsrail, Körfez ülkeleri ve Arap Birliği tarafından “terör örgütü” olarak tanımlanıyor.
Ancak Hizbullah siyasi, askeri, güvenlik alanlarındaki nüfuzunun yanı sıra sağladığı sosyal hizmetler ile devlet içinde devlet olarak itibar kazandı.
Bazı açılardan Hizbullah’ın askeri kapasitesi Lübnan ordusununkinin üstüne çıkmış durumda.
Bu durum, grubun hükümet kurumlarıyla rekabetine ve rakiplerinin sert eleştirilerine sebep oluyor.
Bazı Lübnanlılar Hizbullah’ı ülkenin istikrarına yönelik bir tehdit olarak görüyor ancak grup, Lübnan’daki Şii toplumu içinde popüler olmayı sürdürüyor.
Bölgenin önemli aktörü
Hizbullah, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın sadık bir müttefiki… Ülkede 2011 yılında başlayan iç savaşta, binlerce militanını Esad için savaşmak üzere Suriye’ye gönderdi.
Bu destek, özellikle Lübnan sınırındaki dağlık bölgelerde isyancıların ele geçirdiği bazı yerlerin yeniden hükümet yanlısı güçlere geçmesini sağladı.
Ancak Hizbullah’ın Suriye iç savaşına müdahil olması Lübnan’daki etnik gerilimleri keskinleştirdi.
Grubun Esad’a desteği ve İran’la sıkı bağları ayrıca, İran’ın bölgedeki başlıca rakibi Suudi Arabistan’ın liderliğindeki Körfez Arap ülkeleri tarafından daha fazla düşmanlık görmesine neden oldu.
İsrail, Suriye’deki İran ve Hizbullah militanlarıyla bağlantılı hedeflere sık sık saldırı düzenliyor ancak bu saldırıları nadiren kabul ediyor.
Hamas’ın 7 Kasım 2023’te İsrail’e yönelik düzenlediği ve en az 1400 kişinin öldüğü sürpriz saldırının ardından Hizbullah ve İsrail, sınır hattında birbirilerine karşılıklı ateş açtı.
İsrail, misilleme için Gazze’de hava saldırılarına başladığında Hizbullah, İsrail’e karşı savaşa katkıda bulunmaya “tamamen hazır” olduğunu söyledi.
İran’ın desteğiyle kuruldu
Hizbullah’ın kökenlerini tam olarak saptamak zor ancak öncülleri, İsrail’in 1982 yılında Filistinli militanların saldırılarına yanıt olarak Lübnan’ın güneyini işgal etmesinden sonra ortaya çıktı.
O süreçte, işgale savaşarak karşı çıkmayı savunan Şii liderler, dönemin önde gelen grubu Emel Hareketi’nden ayrılmıştı.
Yeni kurulan İslami Emel örgütü, Bekaa Vadisi’nde bulunan İran Devrim Muhafazıları’ndan önemli bir askeri ve örgütsel destek aldı.
Şii milis güçleri arasında en önemli ve etkili grup olarak ortaya çıkan bu grup, daha sonra Hizbullah’ı oluşturdu.
Bu gruplar İsrail ordusu ve müttefiki Güney Lübnan Ordusu’nun (GLO) yanı sıra Lübnan’daki yabancı güçlere yönelik saldırılar düzenledi.
1983 yılında ABD Büyükelçiliği ve ABD Deniz Piyadeleri kışlalarına yönelik düzenlenen, 258 ABD ve 58 Fransız askerinin ölümüne ve Batılı barış güçlerinin Lübnan’dan çekilmesine neden olan saldırıların arkasında bu grupların olduğuna inanılıyor.
Hizbullah 1985 yılında yayımladığı bir “açık mektup” ile kuruluşunu resmi olarak duyurdu.
Grup bu belgede, ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni İslam’ın “ana düşmanları” olarak tanımladı ve Müslüman topraklarını işgal etmekle suçladığı İsrail’in “yok edilmesini” savundu.
Grup ayrıca, “İslami sistemin zorla dayatma temelinde değil halkın özgür ve doğrudan seçimine dayanarak benimsenmesi” çağrısı yaptı.
1989 yılında Lübnan’daki iç savaşı sonlandıran ve milis güçlerinin silahsızlandırılması yönünde çağrı yapan Taif Anlaşması, Hizbullah’ın askeri kanadının “İslami Direniş” adıyla isim değişikliği yapmasına neden oldu. İsrail’in işgalini sonlandırmaya adanan bu örgüt Hizbullah’ın silahlarını muhafaza etmesine imkan tanıdı.
Lübnan siyasetinde aktif
Suriye ordusunun 1990 yılında Lübnan’a barış dayatmasının ardından Hizbullah, güney Lübnan’daki gerilla savaşını sürdürdü ancak aynı zamanda Lübnan siyasetinde de aktif bir rol oynamaya başladı.
Grup, 1992 yılında ilk defa ulusal seçimlere başarılı bir şekilde katıldı.
İsrail güçleri 2000 yılında ülkeden çekildiğinde onları püskürtenin Hizbullah olduğu kanısı yaygındı.
Grup, silahsızlanma yönündeki baskılara direndi ve İsrail’in Şebaa Çiftlikleri ve diğer ihtilaflı bölgelerdeki varlığının devam etmesini gerekçe göstererek ülkenin güneyindeki askeri varlığını sürdürdü.
Grup, kayda değer büyüklükteki askeri gücünü 2006 yılındaki savaşta İsrail’e karşı kullandı.
Hibullah’ın sınır ötesi saldırısında sekiz İsrail askeri öldürüldü ve ikisi de rehin alındı. Bu olay, İsrail’in kapsamlı bir karşılık vermesine neden oldu.
İsrail savaş uçakları, Hizbullah’ın, Lübnan’ın güneyindeki ve Beyrut’un güneyindeki dış mahallerinde yer alan kalelerini bombaladı. Hizbullah ise İsrail’e yaklaşık 4,000 roket fırlattı.
Otuz dört gün süren savaşta çoğunluğu sivil olmak üzere 1125 Lübnanlı; İsrail tarafında ise 119 asker ve 45 sivil hayatını kaybetti.
Hizbullah savaştan ayakta ve daha da cesaretlenmiş olarak çıktı.
Reuters
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah
2008 yılında Batı destekli Lübnan hükümeti, Hizbullah’ın özel telekomünikasyon ağını kapatmaya ve Beyrut Havalimanı’nın güvenlik müdürünü Hizbullah’la bağlantıları olduğu gerekçesiyle görevden almaya kalktığında grup, buna başkentin büyük bir bölümünü ele geçirerek ve rakip Sünni gruplar ile çatışarak karşılık verdi.
Hükümet, 81 kişinin öldüğü ve Lübnan’ı yeni bir iç savaşın eşiğine getiren mezhepsel çatışmaları sonlandırmak adına geri adım attı.
İmzalanan güç paylaşımı anlaşması, Hizbullah ve müttefiklerine kabinedeki herhangi bir kararı veto etme hakkı verdi.
2009 seçimlerinde grup, parlamentoda 10 sandalye kazandı ve birlik hükümetinde yer almaya devam etti.
Aynı yılın sonlarına doğru Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Hasan Nasrallah, grubun “siyasi vizyonunu” vurgulamayı amaçlayan yeni bir siyasi manifesto yayımladı.
Bu metinde, 1985 yılındaki manifestoda yer alan İslami cumhuriyete yönelik atıf kaldırıldı ancak İsrail ve ABD’ye karşı sert tutum sürdürüldü ve Hizbullah’ın silahlarını korumak zorunda olduğu belirtildi.
2011 yılında grup ve müttefikleri, Suudi Arabistan destekli bir Sünni siyasetçi olan Saad Hariri’nin liderliğindeki birlik hükümetini devrilmeye zorladı.
Hizbullah, dört üyesinin 2005 yılında Hariri’in babası Refik Hariri’nin suikastı olayına karışmakla suçlanmasına karşı seyirci kalmayacağı uyarısında bulundu.
2020 yılında Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Lübnan Mahkemesi, Hizbullah üyesi Selim Cemil Ayyaş’ı, Refik Hariri cinayetine karıştığı gerekçesiyle suçlu buldu ve gıyabında ömür boyu hapse mahkum etti.
Hizbullah ve müttefikleri daha sonraki hükümetlerde de yer almaya ve bunlarda önemli bir nüfuza sahip olmaya devam etti.